İBB’deki terör/yolsuzluk operasyonlarının ekonomik ve siyasi yansımaların ardından, bugün de CHP’ye olan etkisini ele alalım.
Hiç kuşku yok ki, yargıya taşınan sürecin ardından CHP’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Öncelikle süreç, Kılıçdaroğlu’nun parti içindeki etkisini de, kredisini de, itibarını da tüketme noktasına getirdi.
Saraçhane’deki eylemlere destek vermeyen eski genel başkanın cılız tepkileri, yasak savma kabilinde görülüyor.
Üstüne Lütfü Savaş’ın kurultayın iptal edilmesi için yaptığı başvuru, CHP’lilerin Kılıçdaroğlu’na yönelik öfkesini köpürttü, bardağı taşıran son damla oldu.
Lütfü Savaş’ın, Kılıçdaroğlu’ndan habersiz adım atmayacağı biliniyor.
Yine, kurultayın iptal davasında tanık olarak ifade verenlerin tamamının Kılıçdaroğlu’na yakın isimler olması parti içinde tepkilere yol açıyor.
6 Nisan’daki olağanüstü kurultayda Kılıçdaroğlu’nun bırakın aday olmasına, kurultay salonuna gelmesine bile ihtimal verilmiyor.
Her ne kadar bu süreç CHP tabanını ve muhalif kesimleri İmamoğlu çevresinde konsolide etse de henüz çok taze olan tepkiler, uzun vadede sönümleyecek.
Bu da İmamoğlu’nun zaman içinde unutulmasına yol açabilir.
Dünkü yazımdaki iki tespitimden biri Mansur Yavaş’a dönüktü.
Yavaş’ın, DEM Parti mitingiyle ilgili yaptığı açıklama, cumhurbaşkanı adayı olamayacağı tezimi güçlendirdi.
Diğer tezim de Özgür Özel’e yönelikti…
Tabanını konsolide eden, muhalif kesimleri CHP etrafında kenetlendiren Özgür Özel, artık muhalefetin en güçlü cumhurbaşkanı adayıdır.
---------------------
Örtülü ittifaklar her yerde
İBB’deki yolsuzluk operasyonlarında, başta İlbaklar olmak üzere AK Parti’ye yakın iş insanlarının tutuklandığını yazmıştım.
Bu da tıpkı Kılıçdaroğlu dönemindeki asansör firmasının yöntemini hatırlatıyor bizlere.
Meclis’te bir araya gelemeyen AK Parti ve CHP’liler, ‘duygusal’ nedenlerden dolayı yan yana gelmekte sakınca görmüyorlar.
Ayrıca onca iddia ortaya saçılmadan önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’ndeki AK Partili ve MHP’li üyelerinin tepki vermemiş olması da izaha muhtaç bir durum.
AK Parti ve CHP’nin örtülü ittifakını Bursa’da da gördük yıllarca.
Nilüfer’de AK Parti’ye yakın müteahhitler ve inşaatçı belediye meclis üyeleri, yıllarca CHP’li belediye yönetimleriyle kol kola girmişlerdi.
O halde ben meseleye sadece hukukun üstünlüğü, adalet ve yargı bağımsızlığı penceresinden bakamıyorum.
Bu ilkeleri savunalım elbette ama yolsuzlukları da ıskalamayalım.
--------------------
Bir çirkin bir güzel hareket
İstisnalar dışında Saraçhane ve Türkiye’nin dört bir yanındaki eylemleri anayasadan gelen demokratik haklar olarak nitelendirebiliriz.
Her ne kadar gösteriler valilikler tarafından yasaklansa da, kitlenin büyüklüğü, polisin esnek davranmasına yol açtı.
Aksi durumda, olaylar çok farklı bir noktaya taşınabilirdi ki, kolluk kuvvetleri buna izin vermiyor belli ki.
Ancak dün Saraçhane’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın merhum annesine yönelik küfürler, demokratik eylemlere gölge düşürdü.
Tüm anneler gibi Cumhurbaşkanı’nın annesi de kutsaldır.
Küfürler ne kadar çirkinse, Özgür Özel’in küfürbazlara verdiği, “O küfrü kendi anneme edilmiş sayıyorum” şeklindeki jet yanıtsa o kadar değerlidir.
------------------------
Başkan Aydın’ın naifliğini fırsat bilenler
31 Mart’ın üzerinden 1 yıl geçti.
Şimdi yerel yönetimlerin 1 yıllık hizmetlerini değerlendirme vaktidir.
CHP’li belediye başkanları arasında Erkan Aydın, pozitif ayrıştı.
Ancak Erkan Aydın’dan aldıkları yetkiyle, Aydın’ın önüne geçme çabalarını görüyoruz.
Genel bir kuraldır, bir belediyede, hizmetleri ve siyasi tabloyu başkanlar değerlendirir, basına açıklama yapılacaksa istisnai durumlar hariç başkanlar yapar.
Belediye çalışanları ile belediye organlarında yetkili olanlar en fazla bilgi verir ancak ön plana çıkmazlar, çıkmak istemezler.
Osmangazi Belediyesi’nde ise Başkan Aydın’ın naif yapısını suiistimal edenleri görüyoruz.
MUSTAFA ÖZDAL