Milli ve dini bayramlarda, özellikle Bursa gibi kalabalık kentlerin, saklı kalmış güzelliklerini fark ederiz.
Bir kentin güzelliği saklı kalır mı?
O kentte yoğun ve kontrolsüz göç varsa…
Plansız sanayi işletmeleri kentin dört bir yanını kuşatmışsa…
Trafik sıkışıklığı artık günün her saatinde oluşuyorsa…
Havası kirli, denizi temiz değilse…
Ve artık yeşili değil heyula misali göğü delen binaları nedeniyle beton kent olarak anılıyorsa şehir…
Güzellikleri saklı kalmıştır kentin ve o kısacak tatil günlerinde çölde vaha misali nefes alıyor demektir kentli.
İşte bu yüzden bayramlarda bu kentten kaçanlardan değil kalanlardan oldum, kadim Bursa’nın saklı kalan güzellikleriyle hasret gidermek için.
Trafik su gibi akıyor, korna sesleri yükselmiyor, insanlar koşarcasına bir yere yetişmeye çalışmıyor, marketlerde gereksiz kuyruklar oluşmuyor ve mekanlar insanlarla dolup, taşmıyor.
Şehir yavaş, şehirli dingin…
Bize bu dinginliği sadece bayramlarda yaşatanları anmak, bu yazının konusu değil ama hiç olmazsa bundan sonra bu kenti daha fazla tahrip etmemenin yollarını aramak, önerilerde bulunmak ve uyarılarımızı yapmak, bu yazının konusu olabilir.
Mesela kentin anayasası olarak nitelendirilen Çevre Düzeni Planı, titizlikle hazırlanmalı ve geçerlilik süresince bir kez bile delinmemeli.
Yani; konut alanları, sanayi alanları, eğitim, sağlık, turizm, tarım alanları belirlenmeli ve üst ölçekli plana sadık kalınmalı.
Böylece belediye meclis toplantılarında plan tadilatları değil, halkın gerçek sorunları tartışılmalı.
Dünyanın tüm çağdaş kentlerinde de şehirler böyle yönetiliyor.
O halde yeni Çevre Düzeni Planı, tahrip edilmiş kentin geri kalanını kurtarmak için tarihi bir fırsat olarak önümüzde duruyor.
Bu kez bu fırsatı kaçırmayalım!
MUSTAFA ÖZDAL