Binlerce yıllık insanlık tarihi, teknolojiyi kullanan, aklı rehber edinen, bilimin ışığında yürüyen ülkelerin, diğerleriyle pozitif ayrıştığını gösteriyor.
Diğer yandan tarih; doğmalarla vakit kaybeden, teknolojiyi iktidarları için tehdit gören, bilimsel gelişmelere sırtını çeviren ülkelerin de sömürge olduğunu göstermiştir.
***
İşte günümüzün en taze örneği…
Ortadoğu’da 10 milyon nüfusa sahip ve 22 bin kilometrekarelik alana yayılmış olan İsrail isimli ülke, dünyaya adeta meydan okuyor, bin 500 km öteden yaptığı nokta atışlarla bir başka ülken egemenliğini tehdit edebiliyor.
Bu küçücük devlet yaklaşık 60 yıl önce tarihe ‘6 Gün Savaşları’ diye geçen muharebede tek başına 9 Arap ülkesini yenmiş ve topraklarını 4 kat arttırmayı başarmıştır.
Nasıl?
Teknolojiyle, bilimle, akılla elbette.
***
Gelelim günümüze…
Bugün de o tarihsel gerçek değişmedi.
Teknoloji devrimini yakalayabilen veya ayak uydurabilen kişiler, şirketler ve devletler önde olmaya devam ediyor.
***
BTSO öncülüğünde düzenlenen Nex Level Zirvesi’nde, yapay zekanın ve yeni nesil teknolojilerin, şirketleri rekabetçilikte nasıl pozitif ayrıştıkları verilerle ortaya kondu.
Buyurun, BTSO Bilgi İşlem ve Otomasyon Konseyi Başkanı Osman Akın’ın sunduğu o çarpıcı istatistiklere:
1903’te kurulan Ford’un değeri 40 milyar Dolar.
2003’te kurulan Tesla’nın değeri 1 trilyon Dolar!
Yeni nesil teknolojiyi kullanan Tesla, sadece 22 yılda, geleneksel üretim yapan Ford’dan 25 kat daha fazla değere ulaştı.
Ve dünyanın en değerli 10 şirketinden 6’sı teknoloji şirketi!
Tesadüf olabilir mi?
***
Tarihte yaşanan dönüşümlere örnek veren BTSO Başkan İbrahim Burkay’ın konuşması da ufuk açıcıydı:
“… Bugün yaşanan dönüşüm önceki dönemlerden farklı olarak, aylara hatta
günlere sıkışan bir hızla gerçekleşiyor. Telefonun 50 milyon kullanıcıya ulaşması 75 yıl sürdü. Radyo, 50 milyon kullanıcıya38 yılda ulaştı. İnternet bunu 4 yılda başardı. ChatGPT gibi yapay zeka algoritması ise sadece 2 ayda bu eşiği aştı. Takip edenin değil, istikameti belirleyenlerin kazandığı bir çağdayız. Dolayısıyla zamanla yarışmak yerine, zamanın önüne geçmek zorundayız”.
***
Burkay’ın otomotivdeki değişimle ilgili sözleri de kayda değerdi:
“Her büyük dönüşüm bir hayalle başlar. 1800’lü yılların sonunda içten yanmalı motorlu araç da bir hayalle tasarlandı. 20’inci yüzyılın başında ise üretim bantları kuruldu ve başta otomotiv sektörü olmak üzere üretimin ritmini ve mantığını değiştiren yeni bir çağ başladı. O günden itibaren otomobil; bireysel özgürlüğün simgesi, seri üretimin merkezi, yeni iş kollarının doğuş noktası oldu. Bu sektörde her çark döndüğünde; cam sektörü şekillendi, kimya sektörü form değiştirdi, elektronik, sensor ve yazılım yeniden tanımlandı. Lojistik ağlardan digital sistemlere, tasarıdan mühendisliğe kadar pek çok alanda otomotivin oluşturduğu etki, ekonomilerin yapısını kökten dönüştürdü. Bu sektörü stratejik olarak değerlendiren ülkeler ve şehirler küresel rekabette öne geçti. Türkiye’de bu dönüşüm karşılığı Bursa oldu. Çünkü bu şehir, otomotiv sanayisinin Türkiye’deki ilk adımlarını attı. Bursa, sektörü büyüten, dönüştüren ve ileriye taşıyan ana güç merkezi haline geldi. Otomotiv endüstrisinin varlığıyla Bursa’da üretim kültürü, mühendislik disiplini, tedarik ağı ve bir sanayi ruhu inşa edildi. Bursa bugün, Türkiye’nin toplam otomotiv üretiminin ve ihracatının neredeyse yarısını karşılıyor. Bu yüzden bizler, Bursa olarak farklı düşünmek ve her dönemde yenilikçi olmak zorundayız”.
***
Burkay’ın yeni nesil araçların veriyle çalışan, yazılımla öğrenen, yapay zeka ile karar veren akıllı sistemlere dönüştüğü tespitinin altını çizelim.
Nitekim, her geçen gün pazar payı büyüyen elektrikli araçların, yüzde 11’lere geldiğini biliyoruz.
Ve Bursa’nın da TOGG’un üretim merkezi olduğunu hatırlatalım.
***
O halde Bursa, otomotivdeki öncü rolünü diğer alanlarda da göstermeli ve yüksek teknolojinin merkezi olmalı.
Ne ki kentimiz bu hedefe hayli uzak!
Ancak enseyi karartmayalım ve otomotivdeki başarı öyküsünü kendimize rehber yapalım.
MUSTAFA ÖZDAL