Her zaman olduğu gibi Erdoğan'a muhalif olanlar Erdoğan'ın bu konuşmasından sanki "İslam değişmeli" gibi bir art niyetli anlam çıkartmaya çalıştılar.
Oysa azıcık Dini bilgisi olanlar bilir ki 'İÇTİHAT' bir konuda kesin Ayet ve Hadis olmayan konularda yapılır.
İçtihat "Yorum" demektir. Bir konu hakkında kesin Ayet ve Hadis yoksa veya anlam kapalı ise içtihat yapılır.
Siz hiç, 'Zina, İçki, Kumar' v.b. konularda hakkında kesin ayet bulunan hükümlerde "kimi âlimlere göre helal, kimine göre haramdır" içtihadını duydunuz mu?
Mutlaka şu meşhur hikayeyi duymuşsunuz. Evin duvarı çatlamış, ev sahibi çatlayan yere çamur tıkamış. Bir kaç zaman sonra o çatlak biraz daha açılmış, ev sahibi yine çamur basmış. Kısa bir zaman sonra yine açılmış yine çamur doldurulmuş ve sonunda duvar yıkılmış.
Ev sahibi duvara sitem etmiş ve demiş ki:
-“Ey duvar! Madem ki yıkılacaktın. Neden önceden bana haber vermedin?”
Duvar cevap vermiş:
-“Ben ağzımı her açışımda ağzıma çamur tıkadın. Derdimi bir türlü anlatamadım ki.”
Bu hikaye biz Müslümanların bugünkü halini çok güzel anlatıyor. Mübarek dinimiz batıl inanç ve hurafelerle doldurulmaya, çağın gerisine atılmaya çalışılmaktadır. Bu tehlikeyi fark eden bazı bilinçli Müslümanlar her ağzını açtıkça hurafeciler tarafından susturuluyor ve üstelik çeşitli iftiralar atıp kendilerini sağlama almaya çalışıyorlar. Bu nedenle birçok insan iftiraya maruz kalmamak için konuşmuyor ve gördüğü yanlışlar hakkında fikir üretemiyor.
İçtihatlar Ayet ve hadislere aykırı verilemez olması onların ayet ve hadislerin ta kendisidir anlamına gelmez. Örneğin, evinizi mavi boya ile boyamak istemeniz ayet ve hadise aykırı değildir. Ancak birkaç yıl sonra maviyi değiştirip evi yeşile boyamak istemeniz ayet ve hadisi ortadan kaldırmak anlamına gelmez.
Hani meşhur bir söz vardır: ”Şeyh uçmaz mürit onu uçurur”. Müçtehitler de (Allah hepsinden razı olsun) hiçbir zaman “benim içtihadım ayet ve hadisin ta kendisidir, değiştirilemez” dememişlerdir. Üstelik “Müçtehit, İsabet ederse iki sevap, hata yaparsa bir sevap kazanır” kuralı içtihatların bizzat kendisinin bile yanlış olabileceğini bize anlatıyor.
Başta İmam Ebu Hanife (ra) olmak üzere birçok müçtehit hep: ”Benim görmediğim daha sahih bir hadis görürseniz benim içtihadım odur” demişlerdir.
Günümüz Müslümanlarının en büyük eksikliği ilmi geri plana atmalarıdır. En kıymetli hazinemiz olan Kur’an’dan habersiz yaşıyoruz. Kur’an’ı sadece yüzünden okuyoruz. Kur’an’ın mesajlarına kulak asmıyoruz.
Misafir olarak gittiğim bir sohbette konuşan kişi aynen şöyle diyordu: ”Bizden önceki alimlerimiz zaten her şeyi okuyup anlamış ve çözmüşlerdir. Her şeyi bize hazır hale getirmişlerdir. Bizim artık bir şey yapmamıza gerek yoktur. Çünkü içtihat kapısı artık kapanmıştır”.
İçtihat kapısı kapanmıştır demek (haşa) “İslam dininin artık işi bitmiştir. Dünyanın problemlerine artık çözüm sunamayız, bizden bu kadar” anlamına gelir.
Oysa biz biliyoruz ki İslam dini çağın ilerisinde olan son dindir. Bundan sonra başka din gelmeyecektir. Peki dinin önünü tıkarsanız çağın problemlerine nasıl cevap bulunacaktır? Yoksa Dünyayı dinsizliğe mi terk edeceğiz? Ya da hurafecilerin ve hikayecilerin tekeline mi bırakacağız?
23 yıllık Kur’an’ın iniş sürecinde bile bazı hükümlerin aşamalı bir şekilde uygulanması (İçki-Faiz vb. gibi), daha sonra mezheplerin/yorumların ortaya çıkması hayatın hareket halinde olduğunu, durmadığını gösteriyor.
Hala içtihat kelimesine takılmaya devam edenler için tersinden cevap vereyim. "İçtihatlar, o çağın sorunlarına çözüm bulmaktır. Acaba günümüzün sorunları 1400 yıl önceki sorunlar mı?"
Sanırım bu konuyu en güzel örneklendiren Mevlana hazretlerinin şu örneğidir: "Hayat bir pergel gibidir. Bu pergelin bir ucu sabit (Kur’an ve Sünnet), diğer ucu da serbesttir (Değişen ve gelişen hayata ayak uydurmak)".
Eğer pergelin iki ucunu da serbest bırakırsanız veya ikisini de hareketsiz bırakırsanız doğru bir daire çizemezsiniz.
Abdulvasih DURAN